izmir kent tarihi
  Hıdrellez Gelenekleri ve Egeliler...
 



Hıdrellez keyfi Ege'de bir başkadır. Geçen Cuma öğleye doğru Basmane'den geçerken İzmirliler'in akın akın Kültürpark'ın yeşilliklerine girip yer kapmaya çalıştıklarını görünce şaşırmadım. Neredeyse üç bin yıllık bir gelenek bu. Türkiye'nin her yerinde Hıdrellez kutlanır ama Ege'de çok farklıdır bu kutlamalar... İşte size geçen Perşembe akşamından başlayıp dün sabaha kadar süren kutlamalara ilişkin notlar..



 İlk bölümü Yaşar Ürük'ten aldım, sonra da Ahmet Büke'nin notlarından. Bizim çocukluğumuzda denize atılan dileklere 'Martaval' denirdi. Biraz fazla konuşana da 'martavalcı'... Hayallerin Hıdrellez'deki adıydı. Ürük dostumuz Rumeli'den gelen 'Martafal Çömleği'ni anlatmış. Bu yıl Tarihi Kemeraltı Esnaf Derneği de bir 'Martafal Çömleği' kurdu. Eski bir gelenek canlandı, pek de güzel oldu. Defileler, konserler de işin cabası... Hıdrellez ile çapkınlık öyküleri de hep karışmış. Herhalde 'Nisan-Mayıs ayları/ Oynar Gönül Yayları' durumu.

Hemen koca bulunur!

Geçen yüzyılda özellikle evlenme çağını geçirmiş ya da halk ağzındaki deyişle 'evde kalmış' kızlar, Hıdrellez sabahları çırılçıplak soyunup bir çarşafa sarındıktan sonra evlerindeki ocak bacalarının altına geçer ve 'açıl bahtım açıl' diye İlyas Peygamber'e yalvararak kendilerine kısmet dilerlerdi. Zamanın bu adeti bilen çapkın delikanlıları da bu adeti bildikleri için Hıdrellez sabahları 'deniz kıyısına iniyorum' diyerek evden çıkar, sonra mahallelerinde hangi evde böyle geçkince kız varsa o evin damına kimseye görünmeden çıkar ve bacalardan içerisini gözetlemeye çalışırlardı. Bir Hıdrellez sabahı, Dibekbaşı semtinin tarife uygun kızlarından biri sabah erkenden bacanın altına gelir, hemencecik soyunur ve kısmetinin açılması için yalvarmaya başlar.

Ancak damdaki davetsiz konuktan habersizdir. Bacadan gelen kızın sesini duyan çapkın genç sesin sahibini de görebilmek amacıyla yüzünü kocaman bacanın deliklerine adeta yapıştırır. Aşağıyı görmeyi yine de başaramayınca bu kez bacanın büyük deliğine başını sokarak aşağıya bakmak ister. Ancak zaten eğreti duran baca bu kadar harekete dayanamaz ve dibinden yıkılarak bizim çapkın gençle birlikte içeriye, ocağın üstüne düşer. Bu olay delikanlı için kötü olur. Bir bacağının kırılması ve çeşitli yerlerinden yaralanmakla kalmaz, iş namus meselesine döndüğü için postu kurtarmak uğruna o kızla evlenmek zorunda kalır. Kız ise sevinçten havalara uçmaktadır. İlyas Peygamber daha duası bitmeden dileğini kabul etmiş ve acele postayla kendisine bir koca göndermiştir.

Eski yıllarda denize arzuhal atan kadınların sayısı çok fazla değildi. Bunun iki önemli nedeni vardı. İlki; kadınlar okuma yazma bilmedikleri için gönüllerinden geçeni kağıda aktaramıyorlar, ya da bir başkasına yazdırmak zorunda kaldıkları sırlarına ortak katmış oluyorlardı. İkincisi ise; denize atılan arzuhaller daha az sayıda olduğu ya da kadınların sandallara binerek açığa gitmeleri de pek olası olmadığı için bir kaç saat geçmeden kıyıya vuran arzuhaller yabancıların eline geçebiliyordu.

Martaval Geleneği

'Martofar' ya da 'Martaval' denilen bu gelenek İzmir'e Rumeli'den gelmiş ve burada bazı değişikliklere uğrayıp 'Küp Kilitlemesi' diye söylendiği de olmuştur. Kalabalık ve çok sayıda genç kızın olduğu mahallelerde yapılırdı. Hıdrellez'den bir gece önce evlilik adayı kızlar bu işi yönetecek olan yaşlı kadının bahçesinde bir araya gelerek üzerlerinde bulunan iğne, yüzük, küpe ya da para, boncuk, anahtar benzeri şeyleri bir çömlek ya da küpün içine atmak için avuçlarının içinde tutarlar. Küpün içinde o gün toplanmış çok sayıda türde ot bulunmaktadır. Yönetici kadın elinde tuttuğu kalın bir zincir ile asma kilitle ortaya gelir ve kızların yaşı en geçkinini karşısına alarak asma kilidi kızın boynunun çevresinde üç kez çevirir. Sonra tüm kızlar avuçlarında gizledikleri şeyleri yarısına kadar su doldurulmuş çömlek ya da küpün içine atarlar.

Geçkin kızın boynundaki kilit bu kez çömleğin ağzına asılır ve bu çömlek bir gül fidanının dibine yerleştirilir. İnanca göre gece yarısı gelecek olan Hızır baba ya da İlyas peygamber çömleğin içine herkesin kısmetini koyacaktır. Hıdrellez sabahı güneş doğumunda kızlar gülün yanında toplanır. Bu işi idare edecek olan bir yaşlı kadın çömleği kızların başları üstünde dolaştırıp, şanslarının açık olmasını diledikten sonra kızlardan biri elini çömleğe sokar ve içindekilerden birini tutar. Bir başka kadın bu sırada ezbere bildiği manilerden birini okur. Mani bitince eli çömleğin içinde olan kız tuttuğu yüzük ya da küpeyi dışarıya çıkarır. O şey hangi kıza aitse mani de onun dileği için söylenmiş sayılır.

Hıdırellez bütün mahalleye gelir

Şimdi de Ahmet Büke'nin Hıdrellez notlarını paylaşayım sizinle: Benim çocukluğumda Hıdrellez bütün mahalleye birlikte gelirdi. O zamanlar şimdiki gibi herkes kibrit kutusu evinde yandaki komşusundan habersiz yaşamadığı için böyleydi belki de. Nasıl düğünlerde hep beraber göbek atıyor, cenazelerde birbirimizin gözyaşlarını siliyorsak, Hıdrelleze de hep beraber hazırlanılır, cümbür cemaat gidilirdi. Suya giderdik. Yani Gördes Çayı'na...

Sazlar, su kuşları, havada Hacı leylekler, papatya lekeleriyle genişleyen çayırlar, Bektaşi duruşlu zeytinler, öte de serin kavaklar olurdu. Annem her yıl çakıl taşlarından ev yapardı 'Denize nazır' elbette. Önünde yine çakıldan araba olurdu. Ben bütün kalabalıktan uzaklaşır, kum çalılarının dallarından minyatür bir orman yapar, ortasına evimi kondururdum. Çünkü Gül Abla 'Karlı Kayın Ormanı' şarkısını çok güzel söylerdi. Hem ben büyüyene kadar da beni bekleyecekti. O zamanlar onun zamanı benim için hızlandırıp kendisi için durduracağına inanırdım. Herkes yemekten sonra ellerini açıp dua ederken ben bunu dilerdim. Allah Baba dualarımı kabul etmedi tabii. Ya benim amin derken Gül Abla'ya bakıp bakıp gülmeme kızdı ya da o da çaresizdi zamanın karşısında...

Nedim ATİLLA

alıntıdır
 
  Bugün 14 ziyaretçi (28 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol